27 Aralık 2008 Cumartesi

ANILAR - 1

Oğlumla biraz önce büyük büyük annanesinden ve dedesinden geldik...
Her hafta C.tesi günleri onları ziyaret etmeye çalışıyorum, insanlar yaşlanınca onlarla daha fazla vakit geçirmek gerekliliğine inananlardanım..

Benimde ilk hatırladığım anılar hep onlarla geçirdiğim zamanlardır, babam her Cuma akşamı haftasonunu geçirmek için bizi ananemlere bırakırdı, o zamanlar daha bekar olan teyzelerim dayılarım, ailenin ilk torunları olan bizleri büyük neşeyle kapılardan karşılardı...

Şimdi 8 katlı apartman o zamanlar 2 katlı büyük avlusu olan bahçeli bir evdi... Dut ağaçlarıyla dolu bahçe, yıllarca bizlerin, ve bütün kuzenlerin en güzel oyunlarının oynandığı özel yer oldu... Saklambaçlar, yakartoplar, dokuztaşlar, seksekler ve niceleri...

Dedem şu anda alzheimer hastalığının pençesinde, ananemden başka hiçkimseyi hatırlamıyor... Ona her gittiğimde kim olduğumu soruyorum yanıtı hep aynı.. pek muhterem bir bayansınız diyor..
Oysa çoğu şeyi özellikle dinle ilgili olanları o öğretmişti, ne bizi kırararak ne zorlayarak ne fikirlerimize saygısızlık ederek .. Bildiğim bütün dualar onun dizinde öğrenilenlerdir.. Hala yatmadan önce onun duasını ederim..

"Yattim sağıma döndüm soluma, melekler şait olsun dinime inanıma"

Sobanın arkasındaki minderdeki kestirmeler ki soba arkasını kapmak için büyük mücadele verilirdi, Neşe Karaböceğin şarkıları eşliğinde avluda yenilen katmerli 5 çayları, yer yataklarında sabahlara kadar çene yapmak... Hatırladığım zaman içimi ısıtan güzel anılar bunlar...

Şimdi anlıyorum ki mutlu olmak için insanların ne lüks evlere, ne çok pahalı yemeklere ihtiyacı varmış...

Plautus ne demiş:
Mutluluğun değerini, onu yitirdikten sonra anlarız.

Mutluluğunuz daim olsun....

MASALLAR -2

İncitmeyecek Kadar Uzak, Üşümeyecek Kadar Yakın Olmak.......

Eski zamanların dondurucu bir kışından bütün hayvanlar çok etkilenmiş, büyük kayıplar vermişler.
Ama en çok kayıp veren kirpilermiş.
Çünkü onların pek çok hayvan gibi kalın kürkleri yok, kendilerini sıcak tutması zor olan dikenleri var.

Bu durumdan en az zararla kurtulmak için kirpiler meclisi toplanmış, çözüm aramaya başlamış.
Tartışa tartışa, nihayet geceolunca tüm kirpilerin bir araya toplanmasına, birbirlerine yakındurarak geceyi geçirmelerine karar verilmiş.

Böylece kirpiler birbirlerinin vücut sıcaklığından yararlanacak, aralarındaki hava tedavülünü önleyerek donmaktan kurtulacaklarmış .

İlk geceki deneyimlerinde bunun işe yaradığını görmüşler. Ama başka bir problem çıkmış ortaya. Üşüyen kirpiler birbirlerine fazla yaklaştıklarından yaralanmalar gerçekleşmiş.
Daha sonraki gece yaralanma korkusundan birbirlerinden uzak durmuşlar ama bu seferde donmalar meydana gelmiş.

Ne var ki, her gece kâh uzaklaşa kâh yakınlaşa, deneye yanıla birbirlerinin vücut sıcaklığından yararlanacak kadar yakın, ancak birbirlerini incitmeyecek kadar uzak durmayı öğrenmişler.

KISACA ;
Bizim de uzun dikenlerimiz var.
Bunlar hayata karşı filtrelerimiz.
Bazen faydalı, bazen de zararlı.
Çoğu zaman, kimseleri yaklaştırmıyoruz yanımıza.
Filtrelerimizden elemeden kimseleri sokmuyoruz özel dünyamıza.
Ne var ki, sıcaklık ancak yakınlaşmakla mümkün.
Birbirini incitmeyecek kadar uzak, hayatın soğuk zamanlarında üşümeyecek kadar da yakın olmayı öğrenenlerden olabilmek dileğiyle..

26 Aralık 2008 Cuma

ÇAĞRIŞIM-2

Sezen Aksu gibi kadınsın vallahi derdi eski bir arkadaş... Dakikan dakikana uymuyor,,,

Balık olmanın bir ayrıcalığı zannederim, hafif dengesiz, birazda çatlak... Hayatı bohem yaşamayı sevmek.. Gülerken ağlamak veya tersi ağlarken gülmek...


Oğluma ninniler söylüyorum, Türkçe olanlar yarım... İngilizceler tam ama komik geliyor kulağa.. Şarkıları, Türküleri deniyorum.. Onlarda maalesef yarım.. Bilmediğim sözleri kendi sözlerimle tamamlıyorum komik oluyor gülüyorum...



Sarı gelini söylüyorum oğluma, babaannemin en sevdiği türküyü, Mihribanı... Türkü hayatıma Londrada tesadüfen girdi aslında daha öncesi sevmezdim sanırım biraz kıro işi bulurdum.. O zamanlar Madonna, Modern Talking, Bon Jovi ler vardı... Türkçe şarkılar , türküler özenti bir kolejliye çok uzaktı....



Arkadaşın evimde unuttuğu türkçe bir kaset müzik tercihimi tamamen değiştirdi... Tiz sesle undergroundlarda yarım yamalak artık Sezenden Firuze, Levent Yüksel'den Kadınım , Egeden Yaz aşkım söylenmeye başladı...

Konuyla alakası yok biliyorum ama aklıma geldi paylaşayım dedim bir makalede İskoçya'da yapılan araştırmaya göre, insanların müzik beğenileriyle kişilikleri arasında sıkı bağları olduğunu okumuştum..

Örneğin klasik müzik ve caz severler yaratıcı, pop dinleyicileri ise sıkı çalışan insanlar ve ön yargıların aksine heavy metal dinleyicileri kibar, yaratıcı ve kendileriyle barışık kimseler olurmuş..

Diyeceğim şu ki değişik dönemlerde değişik müzik tercihleri olan bendenizinde dengesizliği bu tezle kanıtlanmış oluyor...

Şu sıralar Klasik müzik takılıyorum yani yaratıcılık hat safhada..

Bilgilerinize arz ederim..

SEVDİKLERİMDEN -1

Çok uzun zaman önce okumuştum bu yazıyı, bende yeri özeldir... Paylaşmak istedim... Murathan Mungan' dan ayrılığa dair güzel bir yazı...



BİLARDO TOPLARI

Ayrıldığımız gündü.
Mutfaktaydık, buzdolabının yanında, kapısı açıktı, herşey bambaşka
görünüyordu yüzüne vuran o soğuk ışıkta
"Biliyor musun " dedin. "Sen neye benziyorsun biliyor musun?"
Epeydir aradığın bir şeyi bulmuş olmanın hem sevinç, hem keder veren
gizli bir an için bulandırmıştı yüzündeki tedirginliği, kırgınlığı.

Sis ışığa çıkmıştı. Sonra yavaşça çevirip başını yüzüme baktın kuyuya düşmeye
benzeyen derin bir korkuyla.
"Neye?" dedim,yan yanayken yaşadığımız ayrılığın adını sorar
gibi,"Neye?"
"Bilardo toplarına."
"Neden?" dedim.
"Yazgını hep başkalarının ıstakalarının insafına bırakıyorsun da
ondan..."
Bir uçurum gibi derinleşen sessizlik o an başlamıştı bile bizi
birbirimizden uzaklaştırmaya.
Beni terk etmeden önce yaptığın son konuşma oldu bu.

Sonra iki arkadaşım geldi,birinin omzunda ağladım,hangisiydi
şimdi hatırlamıyorum. Sonra birlikte başka bir kente gittik,anlarsın ayrılığın
ilk günlerinde o eve katlanamazdım, sonra ben başka aşklara, sonra başka
evlerin duvarlarına başka takvimler aştım ..

Şimdi ne zaman birinden ayrılsam ıstakaların sesi patlıyor kulaklarımda
ardından bilardo topları dağılıyor dört bir yana
Seni hatırlıyorum o soğuk ışıkta bir daha bir daha bir daha...

18 Aralık 2008 Perşembe

VEDA

Yine veda zamanı...

Gelenle ağlıyorum gidenle... Duygusallık hat safhada.. Biliyorum kısa süre sonra kavuşacağız ama yinede ağlıyorum..
Beraber olamadığımız zamanlara, geçen yıllara paylaşamadığımız her anıya ağlıyorum...

Sizi seviyorum, yolunuz açık olsun..

11 Aralık 2008 Perşembe

AŞKI ARARKEN..

Hıçkırıklara boğularak ağlıyor yaşadıklarına lanet ederek... Onu defalarca ağlarken gördüm ama bu sefer farklı, bunu yürekten hissediyorum..

"Issız adam" filmini seyretmiş dün akşam .. hala etkisi atındayım diyor..
Film boyunca ağlamış, herkes ağlamış.. Herkes bu filmde kendini bulmuş..

Bulur tabiii... Kimin hayatında yarım kalmamış bir aşk hikayesi yokki.. Senaryo çok tanıdık bildik aslında, sokaklarda bolca yaşanandan... Erkek kadının kalbini çalmak için maymun olur sonra egosunu tatmin eder, tatmin edeceği birşeyi kalmadığı zamanda, korkmuş erkek yalanı arkasına sığınarak kaçar arkasına bakmadan... Olan kadına olur, o hayata ve aşka inancını kaybetmiş, eski anılarla avuna dursun erkek ağına başka bir kadını düşürmüştür bile...

Başkalarının dediklerine göre benim tuzum kuru, çünkü seviyor ve seviliyorum.. Ama yinede şu tavsiyeyi vermeden duramayacağım...

Arkadaşım, aşk yaşamak içindir, her çeşidi güzel, ağlamadan sızlamadan kıskanmadan yaşanmıyor bu meret şey... Hayatının bir döneminde sana gerçek aşkı tattıracak biri muhakkak var... İyisimi sen kalbini hiç karartma.. Aşkı ararken benim sana dileyeceğim tek şey allah karşına başka bir ıssız adam daha çıkartmasın:))

Kal sağlıcakla...

4 Aralık 2008 Perşembe

ANNEM, ANNEM...


Gece sarılmasını bekliyorum, içim titriyor, kötü hastayım... Bebeğim ağlıyor, annemin sesini duyuyorum, kalkmak istiyorum, gücüm yok... Ağlıyorum... Sarılmasını istiyorum, çok üşüyorum..

Sabah yanıma gelip sarılan annem oluyor... Canım Annem..

Anne olunca, annenin kıymeti daha iyi anlaşılıyormuş.... Doğru... Yıllarca didiştik durduk, asiliğimi, sert çıkışlarımı hep büyük olgunlukla karşıladın... Burnumun dikine gittim hep, nasihatlarına kulaklarım tıkalıydı, o burnum zaman içinde çok sürtüldü, öğütlerin hayatımda bir anlam kazandı...

İyiki varsın Süper kadın, hayatını bizim için yaşayan güzeller güzeli annem.. Kahkaların hayatından hiç eksilmesin...

Seni Seviyoruz...

28 Kasım 2008 Cuma

CAN YÜCEL' DEN




En uzak mesafe ne Afrika'dır,

Ne Çin, Ne Hindistan,

Ne seyyareler

Ne de yıldızlar geceleri ışıldayan…

En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir..

Birbirini anlamayan...



-----@@@@----


Bilmelisin ki...

Duvarda asılı diplomalar insani insan yapmaya yetmez.


Bilmelisin ki...

Aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır.


Bilmelisin ki... Karşındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin nereden geçtiğini bulmak zor.


Bilmelisin ki...

Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez. Gerçek aşkların da!


Bilmelisin ki...

Tecrübenin kaç yaşgünü partisi yaşadığınızla ilgisi yok, ne tür deneyimler yaşadığınızla var.


Bilmelisin ki...

Aile hep insanın yanında olmuyor. Akrabanız olmayan insanlardan ilgi, sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz. Aile her zaman biyolojik değil.


Bilmelisin ki...

Ne kadar yakın olursa olsunlar en iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir. Onları affetmek gerekir.


Bilmelisin ki...

Bazen başkalarını affetmek yetmiyor. Bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor.


Bilmelisin ki...

Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın dünya sizin için dönmesini durdurmuyor.


Bilmelisin ki...

Şartlar ve olaylar, kim olduğumuzu etkilemiş olabilir. Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz


Bilmelisin ki..

İki kişi münakaşa ediyorsa, bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez. Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez.


Bilmelisin ki...

Her problem kendi içinde bir firsat saklar. Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır.


Bilmelisin ki...

Sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.




26 Kasım 2008 Çarşamba

MASALLAR-1

Cesaretin Bittigi Yerde Esaret Baslar...

Bir Hint masalina gore, kedi korkusundan devamli endise içinde yasayan bir fare vardir.

Büyücünün biri fareye acir ve onu bir kediye dönüstürür.
Fare, kedi olmaktan son derece mutlu olacagi yerde bu kez de köpekten korkmaya baslar. Büyücü bu kez onu bir kaplana dönüstürür.

Kaplan olan fare, sevinecegi yerde avcidan korkmaya baslar.Büyücü bakar ki, ne yaparsa yapsin farenin korkusunu yenmeye imkan yok. Onu eski haline döndürür Ve der ki, "Sen cesaretsiz ve korkak birisin. Sende sadece bir farenin yüregi var. O yüzden ben sana yardim edemem."

Ünlü yazar Shakespeare, bu konuda söyle diyor :"insanlarin çogu kaybetmekten korktugu için sevmekten korkuyor.. Düsünmekten korkuyor, sorumluluk getirecegi için. Konusmaktan korkuyor, elestirilmekten korkttugu için. Yaslanmaktan korkuyor, gençligin kiymetini bilmedigi için. Unutulmaktan korkuyor, dünyaya iyi bir sey vermedigi için. Ve ölmekten korkuyor, aslinda yasamayi bilmedigi için."

25 Kasım 2008 Salı

DEĞİŞİM




Değişikliklerin kadını değilim taşıdığım burcun aksine. Sanırım seçimlerim şu ana kadar beni yanıltmadı.
Mesela arkadaşlıklarım, hepsi çok eskiye dayanır, yeni birisiyle yeni bir başlangıç hep korkutur beni, çok yavan kalır diğerlerinin tadının yanında o yüzden hep sıradan kalır onlar, gerçek dost olarak kabul görmezler tarafımdan.

Çok farklı mekanlara gitmek hiç tercihim olmaz, severim yıllardır aynı mekanları dolaşmayı, o mekanlarda tanınmayı ve özel hissedilmeyi.

Değişimi bazıları cesaret olarak görüyor, daha geçen gün saçlarını ani bir kararla kısacık kestirip civciv sarısına boyatan arkadaş için çok çok cesurca davranmış denildi. Bu durumda 10 küsür senedir hiç değiştirmediğim saç şeklim ve rengim beni korkak yapıyor.
Bunu ciddi ciddi düşündüm, evet hayatımda, alışkanlıklarımda değişiklik yapmıyorum, kabul ediyorum ama korkaklığı asla.
Ben herşeyi seçerken, eşi, dostu, sevgiliyi, kitabı, çantayı hep doğru olanı seçiyorum, bana uyan, beni tamamlayan, beni anlayan, beni yarı yolda bırakmayan, kısacası kendim için en ideali seçiyorum ve değiştirme ihtiyacı duymuyorum.Doğru olanda bu değilmi zaten, sahip olmaktan mutlu olduğun herşeye sıkı sıkı sarılmak, onu hiç değiştirmeden ve kaybetmeden.

HAYALLER

Hani diyorum, bugün çok özel bir gün olsa, sayısaldan 10 milyar para kazansak, bütün dertleri unutsak hiçbir sıkıntımız, çekincemiz, korkumuz kalmasa hayattan.''Parayla saadet olmaz'' diyenlere inat bir elimiz yağda bir elimiz balda yaşasak.

Düşüncesizce alışveriş yapsak, ay sonunun gelmesinden korkmayarak, dilediğimiz herşeyi alsak.

Özel yatımızı her sabah iç çekerek baktığımız Çırağan'ın önüne demirlesek, kucağımda bebeğim, yanımda sadık köpeğim arkamdan sarılarak beni öpen sen olsan.
Kışları İsviçre'de kayak yapsak, çam ağaçlarının çerçevelediği şalemizin mis gibi odun kokan şöminesinin karşısında yudumlasak Chateau Yquem şarabımızı.
Yazları Nice de geçirsek, Le Palm'de, karşı masamızda Bridget Bardot ''beef bourguignon'' yesek.Alışverişe Londra'ya, Paris'e gitsek.

Ah bir zengin olsak...

İKİNCİ EL

Geçenlerde katıldığım bir reiki toplantısında üstadın söylediği cümle uzun bir süre beynimi meşgul etti.''Ben hiç ikinci el eşya kullanmadım, kullanmamda'' diyordu kadın, lakin ikinci el eşyaların eski sahiplerinin enerjilerini taşıdığına inanıyordu.

Öğrencilik yıllarımda, senelerce ikinci el mağazalardan alışveriş yaptım, özellikle kitaplarım hep ikinci el oldu..
Değişik bir kokusu vardır o kitapların, bazıları nefret eder o kokudan ben severim.
Kitapların aralarında eski sahiplerinin aldıkları küçük notları, sararttıkları cümleleri tekrar tekrar okumak hoşuma gider. Kişilik analizi yapmaya çalışır hangi duygularda olduklarını anlamaya çalışırım.

Hayatımızda aslında herşey daha önceden birilerine ait olmuştur, kalbimiz, ruhumuz bile, ben eskilerin yeni ellerde daha farklı bir boyut bulacagına ve bize daha farklı tecrübeler katacağına inananlardan oldum hep.
İlişkilerde bile, hiç kimse ne ilkimiz ne sonumuz olmuştur.İşte bu yüzden seni affettim, hayatıma ikinci el olarak girmen artık beni üzmüyor, hatta beni daha iyi anladığın için hergün sana daha çok aşık oluyorum.

ŞANSINIZ BOL OLSUN

Bugun guzel haberlerin, mujdelerin verildigi bir gun...
Tatli kadinin bebegi oluyor, uzun zamandir gelmesini diledikleri, ugruna aylarca gozyasi doktugu bebegi nihayet dunyaya gelmeye karar vermis,, evet cok nazlandi, birazda anne babasini uzdu ama herseye deger..Girayima arkadas geliyor, sansi acik olsun..

Ayrica bugun Adnan Murat`i gorme serefine nail oldum, henuz 2 haftalik, mis gibi kokusunu icime cektim..Yumuk yumuk bir surati kucucuk elleri var, surekli uyku halinde, aman allahim dunyada bundan guzel bir sey olabilirmi ??Seninde bahtin acik olsun bebegim.. Umarim hayatin hep guzel yanlarini gorursun..

ÇAĞRIŞIM-1

Hicbir donemimde cok istahli biri olmadim, buna hamileligimde dahil, ama olmazsa olmazlarim vardir, zaman zaman yemekten mutlu mesut oldugum bazi ozel tatlarim, ve bana cagristirdiği anilar...
Mesela, firindan cikmis ekmegin uzerine surulmus sanayag (sanayag o zamanlar masumdu, her okul sonrasi 2 dilim sanayagli ekmek annemin vazgeçilmeziydi) bana Fatih gunlerini hatirlatir, her ne kadar artik sanayagli ekmek yemeyi midem kaldirmiyorsada, firindan yeni cikmis ekmegin mis gibi kokusu, Kemalettin Tugculu cocukluk gunlerimin unutamadigim tadiydi..

Kazandibinin yeri daha farklidir, Istiklal Caddesinin ve kolej yillarimin vazgecilmez tadidir..
1 tane siparis edilip 5 kisi tarafindan yenilen kazandibinin lezzetine varilmaz... Hele birde Sarayda yeniliyorsa...
Kazandibi bana kut kesilmis, kukuletayla tutturulmus saclarimi, 58 numara ince coraplarimi, Madonnayi, sari renkli sony walkmanimi ve herseyden onemlisi ilk kalp kirikligimi hatirlatir...

Cafe Rouge, fransiz sogan corbasi Londra gunlerimi, hayallerimi, Turkiye ve aile ozlemimi, North Finchley deki yuksek tavanli soguk evimi, uyuz komsularim Justin ve Shelly`i ve belkide o an hissetmedigim simdi ozlemini cektigim ozgurlugumu hatirlatir...

Hayatta yeni tatlar monumuze yeni anilarla eklenmeye devam ediyor....Hayat guzel, yemek yemek guzel, nice yeni guzel tatlara ve anilara...

GİGİ

Hazırlıksız yakalandım aslında... Planlı değildi Girayım, evet çok istiyordum ama zamanı konusunda hep bir endişem vardı..

Gerçekten büyük bir sorumluluk, maddi, manevi.. Hele taşımayı bilmeyenler için çok ağır bir yük.. Hayatımın düzeni, duygularım, inançlarım tamamen değişti...

İş hayatında nedenli hırslı ve düzenli olduğumu, çoğu şeyden önce işimin geldiğini beni tanıyanlar bilir... Evet sorumluluk duygusuyla şu anda evden çalışıyorum, ama elimde olsa bir an bile tereddüt etmeden herşeyi, ama herşeyi bırakırım oğlumla birlikte olabilmek için...
Kariyerde yaparım çocukta palavraları bana göre değilmiş...Oğlumun en güzel zamanlarını, ilklerini kaçırmak istemiyorum, herşeyi onunla yaşamak istiyorum..

15 Ekim 2008 Çarşamba

DOYANAZ:)))


Teyzeler anne yarisidir derler, dogrudur..Bunu onu ilk kucagima aldigimda hissetmistim, pembe dudaklari, cikik elmacik kemikleri herseyiyle cok guzel bir bebekti..
Yillar icinde ben onun ``nennisi`` o benim ``doganazim`` oldu..
Onun isim annesi, yol gostericisi, dostu, idolu ve anne yarisi oldum.. O ise benim herseyim.. Ona hissettiklerim o kadar derin ve buyukki, kendi ogluma bunun daha fazlasini hissedecegim soylendiginde inanamiyorum... Bundan daha buyuk bir sevgi olabilirmi ???

EKİM... AYLARIN EN GÜZELİ

Oğluma kavuştum...Duygularımı nasıl ifade edebilirim bilmiyorum... Kelimelerin kifayetsiz kalması hali bu olsa gerek...Şu anda melekler gibi mışıl, mışıl uyuyor... Bazen gözlerini açıyor ve bana bakıyor, her nekadar herkes hala tam olarak göremediğini söylüyorsada, akkuzumun annesini çok net gördüğünü hisediyorum, o kadar derin bakıyor ki içim titriyor...

Ekim ayı hayatıma hep güzel şeyler getirdi, 2 sene önce biricik hayat arkadaşımı ve şimdi hayatın belkide gerçek anlamını, bebeğimi...Herkese çok ama çok teşekkür ediyorum, özellikle, ameliyat odasında elimi tuttuğu an bütün endişelerimi alıp götüren, hamileliğim boyunca benimle yakından ilgilenen, dünyanın en iyi Doktoru Mehtap Yazıcıoğluna, tüm dostlarıma eşime ve aileme binlerce teşekkür...